Deyim yerindeyse "zihnimizi şekillendiren" bu kavramı irdelemek için, elbette tarihin derinliklerinde kaybolmaya lüzum yoktur. Fakat Ortadoğu öyle bir coğrafyadır ki tarihin derinliklerine vasıl olmadan kavramı anlamanın da imkanı yoktur.

Okunuşu yazılışı ve kullanımı sıradan olan bu sıradışı yer dünya üzerinde var olan her şeyi ve herkesi pek yakından ilgilendirir. Söz gelimi cümle kurmaya başladığınızda kullandığınız dil, varsa inancınız, günlük faaliyetleriniz öyle veya böyle buralarla bir yerden ilişkilidir.
 

İnsanlık buradan dünyaya yayılmış, İnsan kendisini ilk defa burada keşfetmiş, İlahi irade dünyayı buradan şekillendirmiş, ilk defa burada tarım ticaret yapılmış ve dil kullanılmış, ilk insan burada ölmüş ve doğmuş, İlk savaş ve barış burada yapılmıştır.


Siz kendinizi tanımlamak istediğinizde bazı kavramlardan kaçamazsınız. Varlığını ispat insanoğlunun en büyük uğraşlarından birisi olmuştur. Bizde, güneşin ne ilk başta üzerine doğduğu ne de en son üzerine battığı yeryüzünün bu enteresan yerlerini, tarihin tozlu raflarına terk etmek yerine modern dünyanın kavramları ile dününü bugününü ve yarınını konuşmaya gayret edeceğiz. Amacımız okuyucuyu literal anlamda boğmak değildir elbette. Takdir edersiniz ki gerekliliğini vurgulamaya çalıştığımız bu müstesna coğrafyanın herhangi bir kesitinde derinleşmeye çalışmak, siz değerli okuyucuya farklı bakış açıları kazandıracaktır. Bu minvalde gayret bizden muvaffakiyet Allah’tandır.


Tarihte hemen hiçbir devlet imparatorluk veya krallık yoktur ki hakim güç olduktan sonra kendi kültürünü, inancını, dilini veya yazısını yaygınlaştırmaya çalışmasın!

Bu neredeyse imkansızdır. İnsan ne için yaşar ki? Herhalde öylesine olmamalıdır. İbni Haldun’un mukaddimesine atfen denilebilir ki bu dev yapılar, insandan çok da farklı değillerdir bilakis organik olarak doğar büyür yaşar ve ölürler. Medeniyetler varlıklarını mutlak otoritelerini, ihmal edemeyeceği sorumluluklarına borçludurlar. Bu değerler her zamanda veya zeminde farklılıklar arz eder. Nihai neticede varacağı yer bir şeyler uğruna yaşamak gerçeğinden kaçamamaktır.

O halde bu coğrafyaya ismini veren de bu ismi alanda buralarda yaşamayanlardır. Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi öteki uzak yerlerden bir damla kandan daha üstün görülen bir damla petrolün talipleri emperyallerdir.

ABD'nin en önemli sömürü coğrafyası haline getirdiği "Ortadoğu" kavramını ilk kez Amerikalı deniz stratejisi uzmanı Alfred Thayer Mahan, 1902 yılında Basra Körfezinin önemini ele aldığı “The Persian Gulf and International Relations” başlıklı yazısında kullanmıştır. Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere neresi doğu neresi ortadır? Bu kime göredir?

Elbette siz kendinizi tanımlaya başladığınızda kullandığınız ilk kelimeler aidiyetinizi ifade eder. Ortadoğu böyle bir coğrafyadır. Yaşayanının çokta dahil olamadığı günü ayı ve yılları vardır. Bu acı sonuç gayet tabii tanımlamayı da başkalarına bırakır. Tabiki sadece tanımlama olsa bir yerde sineye çekilebilir! Kültürü, Sanatı, Edebiyatı, Tarihi, Ahlakı ve hatta inancı bile...

Alman filozof Friedrich Schiller belki de bize bir şey bırakmayacak o cümlesini kurar: "Siz muazzam ve muhteşem değerleri olan ancak bunun farkına bile varamayan dilencilersiniz"

İmparatorluklara diz çöktüren Krallara taç giydiren devletleri fetheden gibi romantik ifadeler içinde bulunduğunuz bataklığı inkar etmemizi icap ettirmez. Modern batı bilimlerinin temelinde İslam alimlerinin asırlık çalışmaları varken bütün bunlara arkasını dönen bir coğrafyanın kulağına ezanı da bir Hristiyan’ın okuması Cenaze namazını da bir Yahudi’nin kaldırması kaçınılmazdır.

Vesselam...