Merhaba sevgili arkadaşlar kısa bir ara tatilden sonra yeniden yazılarımla buluşturmak istedim sizi. Tatil desem de inanmayın biraz bilgisayardan uzak kalmak diyelim ayrıca bir eğitimci olduğumdan derslerim devam etti ve de etmekte. Sözün özü ben iyiyim sizler nasılsınız? Bu haftaki konumuz Köy Enstitüleri.
Türkiye’de kaçırılmış bir fırsat ve kıymeti bilinmemiş bir eğitim modeli. 1940 lı yılların başında Anadolu da ilköğretim çağ nüfusunun büyük çoğunluğu okuma yazma bilmiyordu bu durum köylerde daha da fazlaydı. Köylerde yaşayan insanların sağlık, tarım ve el sanatlarıyla ilgili konularda aydınlanıp beceri bilgi kazanması yaparak ve yaşayarak öğrenmesi ve öğretmesi amaçlanıyordu.
Aynı zamanda insanların para kazanmaya, sosyal ve kültürel olarak gelişmeye de büyük ihtiyacı vardı. Köy çocuklarına verilen eğitimin yanı sıra yetişkinlerin de eğitimine katkıda bulunmak, onlara daha iyi bir yaşam ve çalışma ortamı sağlayacak bilgi ve becerileri kazandırmak gerekiyordu. Bunun için kırsalda yaşayan çocukların ilkokul düzeyindeki eğitim ihtiyaçlarını karşılayacak, insanların sosyal ve ekonomik kalkınmasını sağlayacak bir öğretmenin yetiştirilmesi gerekiyordu. Ancak yetiştirilmesi gereken yeni öğretmen tipinin, köy şartlarına kolaylıkla uyum sağlayabilecek ve görevlendirileceği köyde uzun saatler çalışmaya istekli olacağı bu işi yapmak zorunda kalmayacağı umuluyordu.Bu durumun devlet bütçesine de çok büyük bir yük getirmemesi hedefleniyordu. Elbette böyle bir öğretmenin farklı hedefleri, müfredatı, çalışma koşulları ve fiziki özellikleri olan bir kurumda yetişmesi gerekir. Böylece köy öğretmenlerinin yetiştirilmesiyle ilgili daha önce yapılan girişimlerden de yararlanılarak "Köy Enstitüsü" adında yeni bir kurumun açılmasının uygun olacağı sonucuna varıldı.
Enstitüler gönüllü olarak köy işlerini üstlenecek ve yapıcı, yaratıcı, üretken, yetenekli, tarıma yatkın ve kararlı, fedakâr ve idealist öğretmenler yetiştirecekti. Öğrencilerini köylerden seçen, köyün sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı sağlaması ve öğretmenlik mesleğini icra etmesi beklenen öğretmenleri yetiştirmek amacıyla kurulan köy enstitüleri, 1954 yılında kapatılıncaya kadar 21 adet açıldı. Öğretmen yetiştirme tarihimizde nüfusun çoğunluğunun köylerde yaşadığı toplumun kalkınmasında ve öğretmen yetiştirmede önemli bir atılım olmuştur. 1935 yılında hazırlıklarına başlanan köy enstitüsü sistemi, 1937 yılında pilot uygulamaya alınmış ve 1940 yılında yasal hale gelmiş; Cumhuriyet Aydınlanmasının eğitime yönelik en özgün ve etkili uygulamasıdır. Enstitüler köy öğretmenlerinin yetiştirilmesiyle sınırlı olmayıp öğretmenlerin yanı sıra sağlık çalışanları, teknisyenler vb. kişilere de eğitim vermektedir. Profesyonel personel yetiştirmek için yaratıldılar. Bu çalışmada köy enstitülerinin amacı açıklandıktan sonra bu kurumların toplumun kalkınmasındaki önemi vurgulanmaktadır. Ayrıca kurumları toplum üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkileri de dikkate alınarak kişiliğin gelişimine katkılarından bahsedilmiştir.
Sonra Ne Mi Oldu?
O dönem Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü başta olmak üzere Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un uğraşıları sayesinde köylerde yaşayan ilkokul mezunu özelliği taşıyan çocukların Köy Enstitüleri’nde eğitim görüp tekrar yaşadıkları köylere dönerek öğretmenlik yapması amaçlanan Köy Enstitüleri 1946 yılında CHP ‘ye oy kaybettireceği endişesi ile kapatıldı peki ama neden?
Muharrem Ertenin İsmet İnönü ile yaptığı röportajı aynen paylaşıyorum ve yorumu size bırakıyorum
Muammer Erten – Paşam, bu Köy Enstitülerinin kapanması olayı nasıl oldu? Siz bu kurumları çok seviyordunuz, ama sonradan siz, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’le, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’u görevlerinden alıp değiştirince enstitülerin hızı kesildi, nasıl oldu bu?
İsmet İnönü – Köy Enstitülerinin kapanmasından duyduğum acıyı tarif edemem. Bir babanın evladını kaybetmesinden duyduğu acı gibi duyarım, ama herkes zanneder ki Hasan Ali Yücel’i Tonguç’u isteyerek değiştirdim; Köy Enstitülerinin kapanmasına neden oldum diye benim hakkımda kamuoyunda yanlış bir hüküm vardır; aslında o zaman bir sürü olaylar oldu. Kurultaylarda Enstitüler aleyhine bir cereyan başladı. Ben bunların doğru olmadığını yerine giderek tespit ettim, ama bu o kadar yoğunlaştı ki grubu etkiledi. Grubun büyük çoğunluğu Köy Enstitülerinin aleyhine döndü. Bakanlar içinde Köy Enstitülerine karşı vaziyet alanlar çoğaldı. En çok da bu konuda Köy Enstitülerinden şikâyet edilenlerin başında Milli Eğitim Bakanı Yücel’le, Genel Müdür Tonguç hedef alınıyordu. O sırada ordudan, rahmetli Mareşal Fevzi Çakmak’tan (1876 – 1950), o Genelkurmay Başkanlığından ayrılmadan önce, yoğun şikayetler başladı. Mareşal, “Bu komünist yuvalarını ne zaman kapatacaksın ? ” diye soruyordu. Mareşal bunu adeta bir mesele haline getirmişti. Köy Enstitüleri etrafında bu çok yoğunlaştı.
Şimdi sana önemli bir şey söyleyeceğim: Herkes benim zayıflığım gibi görür, ama benim gücümdür aslında; mesela ben Köy Enstitüsü fikrine inanmışımdır. İnanmış bir insan, sonuna kadar bunu yürütür; idealizmde, felsefede bu böyledir, ama ben politikacıyım, uygulayıcıyım. Ben gücüme göre gücümün var olduğu yerde, gücümü gösterebilirim. Ben dahi değilim, gücümle, tecrübemle memleket menfaatlerini en üst seviyede tutarak meselelere çözüm bulurum. Ben gücümün bittiği yerde bir politikacı, bir tecrübe sahibi bir insan olarak bir noktada, onu gelecekte tekrar uygulamak üzere bir noktada durdururum. Bu, aslında benim gücümdür. Çünkü artık gücümü kaybettiğim noktada, “Ben bu işi yürüteceğim !” diye yürüdüğüm zaman, artık tamamıyla yok olma durumu vardır; ben gücümün bittiği yerde, her şeye rağmen, yok olucu bir harekete yönelmem. Orada dururum. Zaman, benim için önemli bir faktördür; zaman içinde imkanlar gelir önüme, bir noktada bıraktığım fikrimi yeniden uygularım. Değişen zaman içinde de bana yeni fikirler gelmemiş, o fikrin doğruluğu bende bir kanaat olarak devam ediyorsa, onu yeniden uygularım. Köy Enstitüleri meselesi de böyle olmuştur.
Benim gücüm o zaman nereden geliyordu ? Partiden, Parti Meclis Grubundan, gücümü ben buradan alıyordum. Bu konuda bütün organlarda gücümü kaybetmişim. Ordunun üst kademesinde de huzursuzluk başlamış. Onun için bir süre en çok bu konuda saldırıya uğrayan, Milli Eğitim Bakanı Yücel’le, Genel Müdür Tonguç’u onların da gönlünü alarak bir süre için bu şimşekleri bu olay üzerinden uzaklaştırmak istedim. Fakat sonradan demokratik hareketleri de başlatınca, olaylar öyle gelişti ki kendi cereyanında yürüdü ve bir an geldi ki artık Köy Enstitülerini, eski gücüyle, eski ruhuyla devam ettirmek olanakları benim elimden çıktı.
Kaynak: Topraktan Parlamentoya – Muammer Erten – Boyut Yayınları 2010 sayfa: 271