KİM BU GULYABANİ? 26 Mayıs günü Ankara’da büyük emekli mitingi yapıldı. Mitinge Türkiye’nin birçok ilinden yoğun bir katılım vardı. Emeklilerin son zamanlarda yaşadıkları ekonomik sıkıntılar artık dayanılmaz hale geldi. Evine ekmek götürmek de bile zorlanan emekliler artık isyan etti.
Milyonlar Tandoğan meydanında hakkını aramak için haykırdı. Büyük emekli mitinginde CHP genel başkanı Özgür Özel de gündeme damgasını vuran etkili bir konuşma yaptı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel ‘’Aramızda bir gulyabani var bu gulyabani IMF değil ama IMF hayaleti aramızda dolaşıyor. Mehmet Şimşek al bu gulyabaniyi saraya git dedi’’. Ayrıca Özel, açıklanan emekli maaşları gelecek yoksulluğun habercisiydi. Türkiye’nin 81 ilinden gelen emeklilerimiz sesi olacağız’’ dedi.
Peki Özgür Özel’in bahsettiği Gulyabani kim?
Gulyabaninin önce ne anlama geldiğine bakmak lazım! Gul-i beyabani orijinal söyleyişle hayali bir varlık, gezginler ve yolculara uğrayıp onları mahveden bir canavardır. Anneme göre ise, Gulyabani köylerde geceleri ahırlara girip atların saçını ören, lohusa kadınları basıp, fenalaştıran ( buna Anadolu da al basması deniliyor.) hikâyesini dinleyip ürktüğümüz meşhur alkarısıdır.
Gul: Arapçada insanlara kötülük eden bir hayalet hortlak veya cin olarak da nitelenen gul, her çeşit kılığa girer insanları aldatır ve sonra yutarmış. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın meşhur Gulyabani eseri 1913 yılında yazıldı ve basıldı. Gulyabani kitabı batıl inançlarla saf ve namuslu insanların nasıl kandırıldığını anlatan ve bilimsel düşünceyi savunan bir eserdir. Sinemaya uyarlanan Gulyabani eseri Sadık Şendil’in senaristliğini yaptığı Ertem eğilmez gibi üstatların yönetmenliğini yaptığı 1976 yapımı bir Türk komedi filmidir.
Gulyabani eserinde derin bir kültür ve tarih izleri vardır. Bu nedenle Gulyabani birçok araştırmacı yazarın dikkatini çekmiş farklı boyutlarla incelenmiş, Türk kültüründe Gulyabani eseri ele alınmıştır.
Gulyabani deyip geçmeyelim, korkunç ve çok tehlikeli bir canavardan söz ediyoruz. Bu canavar uzun boyu ve beyaz elbisesiyle kılıktan kılığa giren, çöl, mezarlık, harabe, orman ve dağ yamaçları gibi tekinsiz denilen yerlerde yaşar. Kadın şeklinde genellikle tasvir edilen Gulyabani dev, cin, hortlak gibi korkunç şeytani bir varlıktır. Gulyabani insanları adı ile çağırır. Onları aldatır, yakalar onların yollarını keser yoldan çıkarır. Günümüzde ise Gulyabanilerin bir makamı mevkisi var hatta bir insanın geleceğini etkileyebilecek güçleri var. Hatta üç harflilerden market zincirleri bile var. Hani şu kalitesizliği pahalıya aldığımız tuhaf, insanı zehirleyen cinsten paketli ürünlerin satıldığı yerler. Emeklinin cebinden para çalan, atanamayan öğretmenlerin emeğini alan, işçinin ve çiftçinin emeğini sömüren bir de o yetmezmiş gibi lüks evlerinde yiyip içip her türlü vergi borcu adı altında bedelini bize ödeten bir gulyabani! Karşı karşıya kaldığımız bu durumu düşündükçe eserdeki gulyabani daha masum geldi bana, katılmadığım tek nokta gulyabanin bir kadın olarak tasvir edilmesiydi. O da benim biraz feministliğimdendir. Sözün kısası Gulyabanilerin insafına kalmış geçinemeyen bir emekli ordusu ile karşı karşıyayız. İşin talihsiz tarafı ise eserdeki gibi bu Gulyabanilerin hurafe olmaması, ülke gündemine oturmuş insanı yutan koca bir gerçek olması!
Bu yazımın ana teması ”GULYABANİ” olunca, büyük usta rahmetli Adile Naşit’i ve Türk sinemasına emek vermiş tüm değerlerimizi köşe yazımın sonunda anmadan edemedim. Hepsini saygı ve özlem ile anıyorum.