Bu kaotik ortamda, öfke duygusu her zamankinden daha baskın hale geliyor. Ancak, bu öfkeye teslim olmak yerine, içimizdeki fırtınayı nasıl yönetebileceğimizi keşfetmek, asıl önemli olan.

Tuttuğun takım kaybedince sahaya atlayıp şiddete yönelmek, trafikte anlaşmazlığa düşerek şiddete başvurmak, okulda, evde, restoranda en ufak bir kıvılcımla ateş topuna dönmek… Şu anda etrafıma baktığımda gördüğüm manzara bu.

Hatta hep “miş” gibi algı yarattığını düşündüğümüz sosyal medyanın bile en önemli konularından biri de şiddet. Bir ebeveyn olarak paylaşımlarını kıymetli bulduğum @dijitalbaba.orhantoker, okul çağında bir çocuğun, uç kutusundan falçata yaptığından bahseden bir paylaşımda bulunmuş. Çok vahim bir gerçekle karşı karşıyayız. Şiddet bir virüs gibi hızla ve her bir aile bireyine yayılabilir. Bu da bunun bir örneğidir.

Öfkenin Altında Yatan Gerçekler

Öfkenin altında yatan ihtiyaçları ve duygusal zeminleri keşfetmek, aslında birçok kişinin yaşadığı bir yolculuğun başlangıcı olabilir.

Öfkenin doğru iletişimle nasıl yönetilebileceğini anlamamı sağlayan Şiddetsiz İletişim Eğitmeni Gizem Alav Şapcı’nın bana söylediğini şimdi de ben size söylüyorum: “Tüm davranışlarımız, öfkemiz de dahil, bir ihtiyacımıza hizmet eder. İhtiyaçlarımızı karşılamak için daha etkin stratejilerin varlığının farkında değilsek, şiddete başvurur ya da kendimizin ve başkalarının ihtiyaçlarını karşılamayan davranışlarda bulunuruz.”

Bu yüzden öfke duyduğunuz anlarda derin bir nefes alıp bu öfke acaba hangi ihtiyacınızın karşılanmadığını size söylemek istiyor bir düşünün!

Örneğin; trafikte makas atan birine duyduğunuz aşırı öfke… Acaba trafik kurallarına uymadığı için mi, bizim de daha hızlı gitmek için içten içe bir istek duymamız mı, kendimizi kandırılmış hissetmemize neden olması mı…? Bu örnekler elbette çoğaltılabilir ve siz de bu konuda bir şeyler yapmak istiyorsanız; Şiddetsiz İletişim Prensipleri size rehberlik edebilir. Marshall Rosenberg’in “Siddetsiz İletişim: Bir Yaşam Dili” kitabı, öfke ve iletişim konularında derinlemesine bir anlayışı sizlere sunuyor.

Öfkenin, aslında içsel bir sinyal olduğunu ve altında yatan ihtiyaçları işaret ettiğini anlamak, duygularımızla daha sağlıklı bir ilişki kurmamıza yardımcı olabilir. Kendi içimizdeki öfkeyi anlamak ve yönetmek, sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşüm için de önemli bir adım olabilir.

Hani Turizm Patlayacaktı! Hani Turizm Patlayacaktı!

Değişimin Gücü

Ben inanıyorum ki; dünyada görmeyi arzuladığımız değişimin kendisi olmak için, önce içsel bir dönüşüme ihtiyacımız var. Kendimizle olan iletişimimizi ve başkalarıyla olan ilişkilerimizi daha sağlıklı hale getirerek, toplumun genel dinamiğini de değiştirebiliriz.

Öncelikle her birimizin, kendi içindeki fırtınayı yönetme gücüne sahip olduğunu hatırlayalım. Belki de yaşadığımız zorlu dönemler, içsel bir dönüşümü başlatmak için en doğru zaman olabilir.

İhtiyaçlarımızın farkına vardığımızda, öfke yerini anlayışa ve iş birliğine bırakacaktır. Bu hem bireysel mutluluğumuz için hem de toplumsal barış için önemli farkındalık ve kritik bir adımdır.

Belki de yaşadığımız bu zorlu dönemlerde en önemli şey, içsel bir dönüşümü başlatmaktır. Dünyayı değiştirmek için önce kendimizi değiştirmek gerektiğini unutmamalıyız. Her birimizin, kendi içindeki fırtınayı yönetme gücüne sahip olduğunu hatırlayalım ve bu gücü kullanarak daha barışçıl bir gelecek inşa edelim.

Bu yazıyı okuyan herkesin, kendi iç dünyasına bir yolculuk yapması ve daha sağlıklı ilişkiler kurması dileğiyle…